30 Ağustos 2009 Pazar

Angel-A : Melekler aşka düşer

İnsanlarla melekler arasındaki aşkı anlatan filmlerden biri Angel-A.

Angel-A’nınki, aşka dönüşen bir görev...

Cezayir kökenli başarısız dolandırıcı André’ye yardım etmesi, ikinci bir şans vermesi için gönderilen melek Angel-A, Paris’te tenha bir yaz gecesinde onu adım adım hayatının anlamına sürükler. Hafif kaçık, biraz sert tabiatlı, upuzun bacaklı, dünya dışı güzelliğiyle Angel-A, André’yi yakasından tuttuğu gibi sürükler siyah-beyaz bir Paris gecesinin içine.

André geceyarısına kadar mafya reisi Franck’a borcunu ödemezse öldürülecektir. Zaten şehrin yarısına borcu vardır. Peşinde Franck’ın adamları, önce çekilişle kazandığı Amerikan vatandaşlığını kullanarak Amerikan Konsolosluğu’na sığınmayı, sonra polislere saldırıp kendisini hapse attırmayı dener... Başarısızlığı yine yakasını bırakmaz.

Kayıp ruhuyla Tanrıya yakarır, cevap alamaz. (Daha doğrusu o öyle sanmaktadır.) Sonunda kendisini bir köprüden atmaya karar verir. Bunun için seçtiği köprü Seine Nehri’nin üzerindeki görkemli Alexandre-III Köprüsü’dür. (Köprü sütunlarının üzerindeki görkemli melek heykellerinin de bu seçimde etkisi vardır belki...) Köprüde uzun boylu, çok güzel bir kadın görür André, belli ki kendini sulara bırakmak üzeredir ve bırakır da... André düşünmeden arkasından atlar ve kurtarır onu. Angel-A, André’yi hayatının sorumluluğunu sırtına yükleyerek kurtarır. Birlikte Paris gecesine doğru yola çıkarlar.

Gizemli güzelliği, upuzun bacaklarıyla savurduğu uçan tekmeleri, baştan çıkarıcılığı, sürekli tüttürdüğü sigaralarıyla Angel-A, bir gecede André’nin bütün dünyevi sorunlarını çözer. Görevini tamamlamıştır, gitmesi gerekmektedir, çağrılmaktadır. Ama üstesinden gelemediği bir şey kalmıştır: Aşk.

Ufak tefek, çelimsiz, çirkin, başarısız André, göksel güzelliği baştan çıkarmayı başarmıştır! Köprüden göğe ağan Angel-A, aşkının ağırlığını kaldıramaz kanatlarıyla. Seine Nehri onları bir kez daha kabul eder. Angel-A aşkın bedelini kanatlarıyla ödemiştir. Bir sigara daha yakar. Ve dünyaya doğru yola çıkarlar. Mutlu son!

Oyuncular çok iyi seçilmiş. André rolünde Jamel Debbouze harika bir oyunculuk sergiliyor. Bu aktör giderek daha çok dikkat çekiyor. (Benim dikkatimi Amelie’deki naif oyunculuğuyla çekmişti). Rie Rasmussen de çok yerinde bir seçim. Bir kere muhteşem güzel ve bu güzellik dünya dışı bir görüntü veriyor ona. O sıradışı bir top model. Onun tarzındaki modellerde moda dünyasından gelen bir gerçekdışılık var. Kusursuz güzelliğin meleklere yakıştığı açık... (Aynı zamanda Rasmussen bir fotoğrafçı ve yönetmen, kısa filmleri de var, oynadığı son filmi ise kendisi yönetmiş: Human Zoo...)

Angel-A’nın top model görüntüsü ve tavırları önce insanı biraz rahatsız ediyor, ama sonra, filmin içine girdikçe her şey oturuyor yerine. Hafif uçuk bir hava, dengesiz ama kafa karıştırıcı bir ruh hali, oyuncu bir şımarıklık, çekici, elegan bir stil... Bunlar top modellere olduğu kadar meleklere de yakışıyor.

Luc Besson, bu filmle bir şiir yazmış. Bir meleğin aşka düşüşünün şiiri. Siyah-beyaz bir sinema şiiri.

Yönetmen: Luc Besson

Yapım: Fransa, 2005

Oyuncular: Jamel Debbouze – André, Rie Rasmussen – Angel-A, Gilbert Melki – Franck, Serge Riaboukine – Pedro, Akim Chir – Çete lideri, Eric Balliet – Franck’ın koruması

Görüntü Yönetmeni : Thierry Arbogast
Müzik : Anja Garbarek

http://www.imdb.com/title/tt0473753/

29 Ağustos 2009 Cumartesi

merhaba

Bu ilk blog yazım. Ani bir cesaretle geldim buraya. İki yıldır bu anı düşlüyordum. Ama çekiniyordum işte. Friendfeed sağolsun! O kadar blog yazarının, sinema tutkununun içinde, niye olmasın ki, dedim. Onlar da bir yerden başlamadılar mı? Ve evet, işte karşınızdayım...

Bu blogda sinema hep olacak elbette. Ama melekler, sinemanın melekleri baş köşede olacak...